Yönetim Biliminin Anlamı Üzerine


İşletme nedir?

Bu derslerimde sorduğum ilk soru ve öğrencilerden gelen cevaplar çok net değil. Bazen gerçekten birşeyler hatırlanıyor, bazen de sanki böyle bir eğitim almamış gibi yorumlar geliyor. Tanıma yakından bakalım:

İnsan istek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere kısıtlı kaynaklarla mal ve hizmet üretimi yapan oluşumlar (yapılar).

Yönetim bilimi (management science) alanı açısından bakıldığında önemli bölüm “kısıtlı kaynaklar” bölümü ve bu konuya daha sonra döneceğim.



Sistem Yaklaşımı

Tanım genel sistem teorisinin bir uzantısı görünümünde. Mekanik perspektiften klasik sistem döngüsü işletmeyi tanımlamak için kullanıyor. Bunun yanında işletmeyi “açık sistem” olarak tanımlamak daha doğru sanırım. Sistem hayatın birçok alanında duyduğumuz ve kullandığımız bir kelime. Anlamı;

Belirli bir amaç doğrultusunda birbiriyle uyumlu çalışan alt-sistemler bütünü.

İşletmenin bir sistem olarak ele alınması fonksiyonlarının daha net şekilde tanımlanmasını kolaylaştırıyor. Alt-sistemler (fonksiyonlar) işletmenin birincil amacına ulaşmasını sağlayacak. Bu “birincil amaç” hemen tüm tartışmalarda ortaya çıktığı gibi “kar elde etmek” değil. Süreklilik (yaşamını devam ettirme) işletmeler için birincil amaç olarak ortaya çıkar. Sanırım amaç konusundaki algı hatasının nedeni işletmenin tanımı. Bazı yazarlar ve literatürdeki kaynaklar, işletmenin “kar elde etmek” amacıyla kurulduğunu ve yaşamının odak noktasında da bu amacın bulunduğunu belirtirler. Kar amacı olmayan sistemler için işletme tanımının kullanılması bu açıdan bakıldığında anlamlı görünmüyor haliyle. Ancak ben böyle düşünmüyorum. Bence genel sistem teorisinin söylediği, doğada gözlediğimiz ve içinde yaşadığımız gibi işletmeler de birer sistemdir. Dış-çevrelerinden üretim faktörlerini (sermaye, hammadde, işgücü ve bilgi) alırlar, belirli bir dönüşüm sürecinden geçirirler ve tekrar dış-çevrelerine ürün/hizmet olarak sunarlar. Tıpkı bir canlının yaşamak için çaba göstermesi gibi. Diğer bir deyişle işletmeler birer canlı (organizma) gibi hareket ediyorlar. Bu ifade “böyle hareket ettikleri için sistem yaklaşımı ile açıklanabilir olmaları”nı değil “sistem yaklaşımı ile açıklanabildikleri için hareketlerinin belirlenebilmesi”ni anlatıyor.

Bana sorarsanız işletmeyi, şirket veya firma şeklinde tanımlamak yerine -çok daha geniş olarak- bir şirket içindeki mikro-yapıdan (takımlar veya projeler gibi) bir devletin, hatta devletlerin oluşturdukları birliklerin (gümrük birlikleri gibi) işletilmesi, yönetilmesi, sevk ve idare edilmesi olarak tanımlamak daha doğru görünüyor.



Değişim

İşletmecilik tarihine baktığımda, aslında geçmişin sadece işletmecilik uygulamalarından ve işletmelerin başarı/başarısızlıklarından oluşmadığını, insanlık tarihini değiştiren olayların işletmeciliği de değiştirdiğini görüyorum. Yontma Taş Devri, insanların kabileler halinde yaşadığı ve ihtiyaçlarını doğrudan doğadan karşıladıkları bir dönem olmuş. Daha sonra, kaynakların daha fazla emekle elde edilmesi gereği ve toplam kaynak miktarındaki dağılım, insanı bu kaynakları veya ikamelerini kendisi üretmek zorunda bırakmış gibi. Dolayısı ile doğaya müdahale etmek ve ihtiyaçlarını karşılayacağı kaynakları elde etmek için çeşitli yöntem ve fikirlerin oluşması gerekmiş. Yaşanan bölgenin bu anlamda önemli olması da kaçınılmaz. Nispeten yüksek bölgelerde hayvancılığın, ovalarda tarımın ve su kenarlarında balıkçılığın insanın hayatını etkilemesi ve yaşam şeklini, kültürünü, dünyaya bakışını ve fiziksel olarak doğrudan insanı değiştirmesi beklenen bir değişim.

Bu değişim, (ilk değil belki ama en azından isimleri var) tarım toplumunun sanayi toplumuna dönüşmesi olarak görülebilir. Bu dönüşüm süreci, bazı yazarlara göre 100-120 yıl, bazı yazarlara göre 300-400 yıl sürer. Ben teknik açıdan buhar makinesinin sanayide kullanılmasını başlangıç olarak kullanıyorum. Buhar makinesi, ısıtılan bir kazanın içindeki suyun buharlaşarak belirli bir basınç oluşturması sonucunda ortaya çıkan gücün, bu güçle çalışabilecek bir makineye iletilmesi şeklinde çalışan bir makinedir. Buharlı lokomotifler, buharlı gemiler veya evinizdeki düdüklü tencere buhar makinesine verilebilecek çeşitli örneklerdir. Buhar makinesi dünyayı ve insanı öylesine değiştirir ki, küresellik kavramının içini dolduracak bir çok olayın arkasında bu teknoloji bulunur.

Tekstil endüstrisinden bir örnek vereyim, çarpıcı bir örnek. Zamanın İngiltere’sinde, birisi, zaten o sırada taşımacılık için kullanılmakta olan buhar makinesini yün eğirmek için kullanmayı ve o güne kadar el emeğiyle yapılan bu işi bir sanayi işine dönüştürmeyi başarır. Bu başarının arkasından tekstil endüstrisi canlanır fakat hammadde sıkıntısı çekilmeye başlanır. Pamuk, tekstil için önemli ve hassas bir hammaddedir ve yeterli miktarda üretilememektedir. İhtiyacı karşılayacak daha fazla pamuk yetiştirmek gerekir. Çözüm, yeni ele geçirilmiş(?) Kuzey Amerika kıtası olur. İstenilen pamuk geniş tarlalar halinde çeşitli bölgelerde yetiştirilmeye başlanır. Fakat pamuk yoğun işgücü kullanımı gerektirmektedir. Bu işgücünü sağlamak üzere Güney Afrika’daki yerlilerin Amerika’ya getirilmesi bu dönemde olmuştur. Yerliler tarlalarda çalışırken konuşmaları yasak olduğundan birbirleri ile yerli melodileriyle şarkı söyleyerek haberleşirler. Bugün bütün dünyada dinlenen Caz ve Blues’un kökleri bu şekilde atılmış. Diğer bir deyişle bir teknoloji, milyarlarca insanın dünya üzerindeki yaşama yerini ve yaşama şeklini değiştiriyor. Trajik.

Tarih boyunca kaynakların elde edilmesi ve kullanılması için çeşitli yöntemler ve yönetim şekilleri kullanılmış. Kaynaklara erişim veya kaynakların dağıtımı bir yönetim gücü olarak kullanılagelmiş. İnsanın sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel ve ruhani dünyasını şekillendirmiş. 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı bu şekillendirmenin etkisinde oluşmuş faktörlere bağlı olarak, tarihte daha önceki savaşlar gibi, ortaya çıktı. Üzücü ve insanlık açısından utanç verici bir çok olayın yaşanması bir yana işletmecilik tarihi açısından savaşlar kısıtlı kaynakların daha da kısıtlı hale geldiği ve üretimin daha verimli, etkin ve başarılı olmak durumunda olduğu dönemler.



Yöneylem Araştırması

1937 yılında İngiltere Hava Bakanlığı’nın bir alt-grubu olarak faaliyete geçen “Operational Research” birimi, Alman denizaltılarına karşı çeşitli strateji ve iyileştirmeler geliştirme sorumluluğunu üstlenmiş. “Operational” kavramı Türkçe Harekat anlamına geliyor. Daha sonra, 1960′larda Türkiye’de bu konuyla ilgili çalışmalar da önce orduda Harekat Araştırması adıyla yapıldı. 2. Dünya Savaşı sırasında savaşa katılan hemen tüm ülkelerde bu yönde çeşitli çalışmalar yapıldı. Radar sistemlerinin iyileştirilmesi, kriptoloji konusundaki çalışmalar, füze güzargahlarının belirlenmesi, saldırı planlarının kontrolü gibi bir çok askeri alanda, o zamanki adıyla, ”Operational Research” kullanıldı. Savaş bittikten sonra evlerine ve işlerine dönen “Operational Research” gruplarının üyelerinin bir kısmı üniversitelerde bir kısmı kamu iktisadi teşebbüslerinde bir kısmı da kendi işlerinde bu çalışma alanını askeri bir çalışmadan farklı bir alana yönelttiler. ABD’de “Operations Research” adıyla kullanıma devam eden bu çalışma alanı Türkiye’de, 1969 yılında kurulan “Yöneylem Araştırması” Derneği ile devam etti. Daha önce ABD’de eğitim almış bazı bilim adamları bu yönde çok katkı sağladılar.

Yöneylem Araştırması, temelde analitik bir bakış açısını yansıtır ve “Yönetim Bilimi”ni kapsar. Yönetim Bilimi yöneylem araştırması tekniklerini işletmecilik boyutuyla inceleyen bir bilim alanıdır. Ancak bazı yazarlar “Yönetim Bilimi”ni yönetmenin bilimi olarak görmekte ve işletmeciliğin “örgütsel” boyutuna bu ismi veriyorlar. Oysa OR/MS diye anılan, 1990 yılında Operations Research ile Management Science derneklerinin birleşiminden oluşan INFORMS böyle tanımlamıyor.

…devam edecek…